BÜYÜK GÜNAH İŞLEYEN

Büyük günahları işleyen kafir olur deniliyor, veya imanı gider mi? Günah işleyen insan ne yapmalı? İnsan niçin günah işler?

Önce bir tesbit yapalım. Bir insan nasıl kafir olur.Bir insan bilerek,aklı başında iken iman esaslarını inkar ederse küfür işlemiş olur.Allah’ı,ahireti,melekleri,peygamberi, inkar küfürdür,bunu yapan da kafir olur.

İnsanın günah işlemesi geçici bir durumdur. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, insan da iradeyi dinlemeyen bazı hissiyatların olduğunu,bunlar galip gelince de insanın irade ve imanının tesirsiz kaldığını ve sahibini günaha soktuğunu söylemekte.Ama imanlı insan hemen yaptığından pişmanlık duyar, bu hal ise ona tövbe,istiğfar ve Allah’a sığınma kapısını açar.

İnsandaki şehvet,öfke,nefis şeytanı sürekli dinleyen,ona itaat etmeye meyilli duygulardır. Şayet öyle günah işlemek küfür olsa idi,insanın işi çok zor olurdu. Zira buna güc ve kuvvet yetmezdi. Tabiki burada aslolan günah işlememek ve ondan uzak durmaktır. Fakat günah işledim diye ümitsizliğe kapılmakta yok. Allah günahlara karşı insana tövbe yolarını gösteriyor.(Zümer suresi 53 ayet)

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, insanın günah işleme kabiliyetini ve günaha sevk eden hissiyatlarını açıkladığı Lem’alar adlı eserinde bizlere şöyle yol gösteriyor:

”Şeytanın gayet zayıf desiselerine kapılıp Allah’a isyan ediyor. Hattâ benim arkadaşlarımdan bazıları, yüz hakikat dersini kalben tasdik ile beraber, benden işittiği ve bana karşı da fazla hüsn-ü zannı ve irtibatı varken, kalbsiz ve bozuk bir adamın ehemmiyetsiz ve riyâkârâne iltifatına kapıldı; onun lehinde, benim aleyhimde bir vaziyete geldi. “Fesübhânallah,” dedim. “İnsanda bu derece sukut olabilir mi? Ne kadar hakikatsiz bir insandı!” diye o biçareyi gıybet ettim, günaha girdim.

Sonra, sabık işaretlerdeki hakikat inkişaf etti, karanlıklı çok noktaları aydınlattı. O nur ile, lillâhilhamd, hem Kur’ân-ı Hakîmin azîm tergibat ve teşvikatı tam yerinde olduğunu; hem ehl-i imanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları imansızlıktan ve imanın zayıflığından olmadığını; hem günah-ı kebâiri işleyen küfre girmediğini; hem Mutezile mezhebi ve bir kısım Hariciye mezhebi “Günah-ı kebâiri irtikâp eden kâfir olur veya iman ve küfür ortasında kalır” diye hükümlerinde hata ettiklerini; hem benim o biçare arkadaşım da yüz ders-i hakikati bir herifin iltifatına feda etmesi, düşündüğüm gibi çok sukut ve dehşetli alçaklık olmadığını anladım, Cenâb-ı Hakka şükrettim, o vartadan kurtuldum. Çünkü, sabıkan dediğimiz gibi, şeytan, cüz’î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytanın desiselerine hem kabile, hem nâkile iki cihaz hükmündedir.

İşte, bunun içindir ki, Cenâb-ı Hakkın Gafûr, Rahîm gibi iki ismi, tecellî-i âzamla ehl-i imana teveccüh ediyor. Ve Kur’ân-ı Hakîmde peygamberlere en mühim ihsanı mağfiret olduğunu gösteriyor ve onları istiğfar etmeye davet ediyor.”(Lem’alar)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir