ŞÖHRET SAHİBİ OLMAK

Şöhret sahibi olmsk, şan ve şeref sahibi olarak insanların önüne çıkmak kötümüdür? Böyle olup iman Kur’an hizmeti yapmak daha iyi olmaz mı? İnsanlar mevki sahibi şöhret sahibi kişileri çokca dinlerler?

İnsanlarda çoğunlukla, şöhret, şan, şeref sahibi olmak arzusu vardır. Hatta bazı insanlarda bu arzu, bu his öyle şiddetlidir ki, onun için hayatını feda edebilir. Şöhret hırsı, makam sevgisi insanları başkasına riyakarane göstermeye de sebeb olabilir. Hatta o insanı  manen tehlikeye bile atabilir. Zira, nefis şöhretten çok hoşlanır. Evet, şöhret sahibi olup, güzel şeyler yapmak iyidir. Ama bu her insanın yapabileceği bir şey değildir.

Risale-i Nur’da, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bizleri bu konu da şöyle ikaz ediyor:

”İnsanda, ekseriyet itibarıyla, hubb-u cah denilen hırs-ı şöhret ve hodfuruşluk ve şan ve şeref denilen riyâkârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmaya, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î, küllî arzu vardır. Hattâ o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder.

Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir. Ehl-i dünya için de gayet dağdağalıdır, çok ahlâk-ı seyyienin de menşeidir ve insanların da en zayıf damarıdır. Yani, bir insanı yakalamak ve kendine çekmek, onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onunla onu mağlûp eder.

Kardeşlerim hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zayıf damarından ehl-i ilhâdın istifade etmek ihtimalidir. Bu hal beni çok düşündürüyor. Hakikî olmayan bazı biçare dostlarımı o suretle çektiler, mânen onları tehlikeye attılar.”(Yirmi Dokuzuncu Mektub, Altıncı Mesele)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, böyle duygular içine giren, insanların kendisine iltifat etmesini ve makam mevki sahibi olmayı istemelerinin kötülüğünü anlatıp, insanın bu duygusunu iyi yönde nasıl kullanılacağını da öğretiyor:

”Evvelâ, rıza-yı İlâhî ve iltifat-ı Rahmânî ve kabul-ü Rabbânî öyle bir makamdır ki, insanların teveccühü ve istihsânı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin in’ikâsı ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez.

”Hubb-u cah hissi eğer susturulmazsa ve izale edilmezse, yüzünü başka cihete çevirmek lâzımdır. Şöyle ki:”

”Sevab-ı uhrevî için, dualarını kazanmak niyetiyle ve hizmetin hüsn-ü tesiri noktasında, gelecek temsildeki sırra binaen, belki o hissin meşru bir ciheti bulunur.”(Mektubat, 29 ncu Mektub)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir