AHMED HÜSREV ALTINBAŞAK

1899 Isparta doğumlu olan Ahmed Hüsrev Altınbaşak, risalelerin neşrinde büyük hizmet ve fedâ­kâr­lıklar göstermiştir. 1931 yılında Bediüzzaman’la tanıştıktan sonra,memuriyeti bırakıp Kur’ân hizmetine hayatını vakfetmiştir. Bediüzzaman Hazretleri onun gelişini, “Isparta’da ciddî, gayretli, metin, dirayetli bir arkadaş, bir talebe arıyordum. Beş sene bekledim, bulmadım. Sen o talebelerden birisi olmaya çalış. Sende öyle bir istidad hissediyorum.” ifadeleriyle, karşılamıştır.

Risale-i Nur’un bir çok yerinde isminden ve hizmetlerinden sitayişle bahsedilmektedir. Birçok mektupları ve fıkraları vardır.Ahmed Hüsrev adıyla risalelerde yer alan mektublarından birisi :

”Lâfza-i Celâl ve lâfz-ı Rab tevafukatıyla, kelime tevafukatını muhafaza etmek suretiyle, bir Kur’ân-ı Kerîm yazılmasını emir buyurduğunuz vakit, pek büyük bir sevinçle kaleme sarılmıştım. İlk yazdığım üç cüz’ün başlangıcında, o kadar müşkülâtla yazı yazıyordum ki, sevincimi yeis, şevkimi fütur doldurmuştu. Esasen Arabî hattımın hiç olmaması, ye’simi teşdid, füturumu tezyid ediyordu.

Sevgili Üstadım; bu hal çok devam etmedi. İlk günlerde sabahtan akşama kadar çalıştığım halde, beş veya altı sahife yazı yazabilmek, benim için büyük bir muvaffakiyet iken, Kur’ân-ı Azîmü’l-Burhânın yardımı imdadıma yetişti. Müşkülâtın yerini sürur, teessürün yerini sevinç kapladı. Bazı günler kalemi elimden bırakmamak için, namaz vaktinin uzamasını veyahut gurubun olmamasını temenni ediyordum. Bazan olurdu, sabahlara kadar yazı yazmak isterdim. Bazan olur, yazılması gayet güç sahifelere, Kur’ân’dan istimdad ederdim; gayet kolaylıkla o sahifeyi yazmaya muvaffak olurdum. Bazan en kolay yazılacak sahifelerde, istimdadı bırakırdım. Elimde kalem güya yazı yazmakta izhar-ı acz ederdi. Hattâ bazan yanlış yazarak sahifeleri tebdil ettiğim olurdu. Bu kadar teshilât arasında, Arabî hattımın şeklinin değişmekte olduğunu gördüm. Birinci defaki yazdığım yazılarımla son yazdığım yazılarımı karşılaştırdığım vakit, böyle çapraşık bir yazıyla, nasıl olur da dilâver bir pehlivan gibi ortaya atıldığımı düşünerek evvelce çok meyûs oldum. Sonra da sevincimden mesrurâne şükürler ettim.” (Barla Lahikası)

Bediüzzaman Hazretleri’nin tabiriyle “elmas bir kılınç gibi olan kalemi” ve gayet şirin hattıyla Risalelerin muntazam, mükemmel, sıhhatli binler nüshalarını yazıp bir matbaa gibi çoğaltarak Risale-i Nur’un Anadolu’da kökleşmesi hizmetinde büyük hisse ve şerefe nail olmuştur.

Ahmed Hüsrev Altınbaşak, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, “Aziz, hakikatli, gayretli, Sıddık kardeşim Hüsrev! …inayet-i ilâhiye tarafından sen (Sözler’in) Risalelerin yazmasına tavzif edilmişsin (vazifelendirilmişsin) ve o vazifede senin yüksek bir makamın var.”

Ahmed Hüsrev Altnbaşak,Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri ile Eskişehir, Denizli ve Afyon Hapislerinde birlikte hapis yattı. Mahkemelerdeki kahramanca yaptığı müdafaalarında:

“Ben Üstad’ımın gittiği yolda ve Risale-i Nur’la Âlem-i İslâm’a hususan bu vatana ve bu millete ettiği kudsi hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum (hayalî) suçuna ruh u canımla iştirak ediyorum. Ve beni bu hizmet-i imaniyede muvaffak eden Cenab-ı Hakk’a ömrümün sonuna kadar şükredeceğim.”

Hüsrev Altınbaşak, Hazret-i Üstad’ın vefatından sonra 1960 ihtilalinde Isparta’da ve 1971 yılında da Eskişehir’de hapis yattı.

Risale-i Nur’un bir çok yerinde isminden ve hizmetlerinden sitayişle bahsedilmektedir. Birçok mektupları ve fıkraları vardır.

Isparta kahramanlarından, ve Risale-i Nur’un hizmetkârlarından olan, Hüsrev Altınbaşak,20 Ağustos 1977 de bir Ramazan gününde hakkın rahmetine kavuştu.Nurkoy olarak, Allah’tan rahmet dileriz.

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir