BARLA TALEBELERİNDEN BAHRİ ÇAĞLAR

l899’da Isparta’nın Barla nahiyesinde doğan Bahri Çağlar’ın Emirdağ Lahikası’nda ismi  geçmektedir. Barla’da Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin ilk muhatap ve talebelerinden Muhacir Hafız Ahmed Efendinin damadıdır. Bahri Çağlar, “Yirmi Dokuzuncu Söz”deki “Elifler Kerameti” bahsinin şâhitlerinden olan Eşref Beyin oğludur.

“Yirmi Dokuzuncu Söz’ün kâtipleri birbirlerinden habersiz olarak yazarlar. Bu sözde bütün risalenin ilk satırlarında elif harfleri alt alta gelerek muhteşem bir tevafuk meydana getirmişlerdir. Eşref Bey de bu alt alta gelen eliflerin canlı bir şâhidi olarak, imzasını atmaktadır. “Eşref Bey” şeklinde imzası, İslâm yazılı risalenin sonunda bulunmaktadır.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’ya 1926 yılının baharında geldiğini anlatan Bahri Çağlar, o yıllarla ilgili hatıraları şöyle:

‘Köye bir Hoca Efendi gelmiş. Namı Bediüzzaman imiş. Ankara’dan sürmüşler. Eğridir’den jandarma nezaretinde bir kayıkla gelmiş. 8 ay Budur’da kalmış. Etraftan halk ve ulema ziyaretine gelmeye başlayınca kimse ile görüştürmemek için dağlar arasında ücra bir köy olan Barla’ya nefyetmişler. Ben Üstad’ın Barla’ya gelişinin dördüncü günü ziyaretine gittim. Başında sarık, sırtında cübbe, heybetli ve haşmetli bir hali vardı. Gözleri şimşek gibi parlıyordu.

“Risale-i Nurların elle çoğaltıldığı ilk yıllarda eli kalem tutan herkes gönderilen Risaleyi yazarak çoğaltıyordu. Isparta’nın civar köylerinde, bilhassa Sav ile Barla arasındaki köylerde çok yazan vardı. Savlılar yazınca kitap Isparta’ya; Ispartalılar Kuleönüne, Kuleönlüler de Barla’ya getirirdi. Yazmasını bilmeyenler de Nur postacılığı yapar, kitapları taşırlardı.

Üstad bir gün Santral Sabri’ye şöyle diyor:

“Önce Yâsin-i Şerif’i oku, arkasından İhlâsı, daha sonra da Cevşeni oku ve üç büyük cenazenin ruhuna bağışla. Bu üç büyük cenaze: l. Dünyanın geçmiş ömrü. 2. Ecdadın geçmiş ömrü. 3. Kendi geçmiş ömrü.”

“Üstad Barla’da iken Sıddık Süleyman “Nur’un İlk Kapısı”nı vermişti. Bir ara ben de görmüştüm. Aldım bir nüsha yazdım. Bu sıralarda Üstad Kastamonu’da idi. Üstad on altı sene sonra tekrar Barla’ya geldiğinde, ikimiz de götürüp kitapları kendisine takdim ettik. Üstad ise hemen Isparta’ya gönderip çoğalttırdı. Bu ismi de o zaman koydu.”

Risale-i Nur’larda Bahri Çağlar ile ilgili Emirdağ Lahikasında yer alan bölümler ise şöyle:

”Evvelâ: Bedre’deki yüz senelik vazifeyi on sene zarfında gören Sabri kardeşimizin samimî dostları olan Hakkı, Hulûsi, Mehmed ve Barla’da Şamlı, Süleyman, Bahri gibi kıymettar kardeşlerimize benim tarafımdan çok selâm ediyorum.”

”Hüsrev’in himmetiyle daireye giren ve Nurun yeni şakirtlerinden bana mektup yazan Hatice ve Râbia, haslar içinde kabul edildiler. Ve çok alâkadar olduğum Barla’da hararetle Bahri ve evlâdı ve Eyyub ve Ali ve Mehmed ve Süleyman’ların gayretleriyle Nurlar dersine çalışmaları beni sevinçle ağlattırdı. Ben bütün Barla halkına, hususan Süleyman’lar ve Bahri ve Mehmed’ler ve Mustafa’lar, eski zamanda Nurlara kıymettar hizmet eden Şamlı Hafız Tevfik ve mübarek Hafız Halid ve İmam Hakkı Efendi ve Muhacir Hafız Ahmed ve evlâdı ve ahfadı ve Şem’i ve bana çok hizmet eden Abdullah Çavuş ve oradaki komşularıma ricalen ve nisaen binler selâm ve dua ederim ve mübarek aylarda dualarını isterim.

Bahri ve evlâtları üç Asâ-yı Mûsâ yazdıklarını şimdi haber aldım. Muhacir Hafız Ahmed ile Barla’da kardeşlerimizin hesabına hem Kâzım’ın, hem berber Mehmed’in ciddî hâlisane mektupları Lâhikaya girmeye hak kazandılar. Ve Bahri’nin güzel manzumesi, küçük bir medrese-i Nuriye hesabına tam girebilir.

Medar-ı hayret bir lâtif inayettir ki, Büyük Mustafa’yı (r.h.) aynen merhum Abdurrahman gibi hem sadakatiyle, hem kalemiyle, hem iktidarıyla Nurlara hizmet edeceğini kalbime ihtar edilmesiyle o zamanda Abdurrahman’ın vefatını unutmaya çalıştım. Hakikaten Küçük Ali, o hatıra-i gaybiyeyi kalem cihetinde dahi tam tamına tasdik ettirdi. Kardeşinin kalemini kendisi aldı. Sarı bıçağı, elmas kılıcı yaptı. Demek o zaman, onu da mübarek Mustafa’nın ruhunda hissetmiştim.

Hem Muhacir Hafız Ahmed’i hem bana, hem Nurlara alâka ve sadakat noktasında Nurların birinci talebesi ve fedakâr bir nâşiri kalben hissetmiştim. Halbuki kalemle hizmete muvaffak olamadı. Çok defa o gaybî hissimi tahattur ederdim. Sonra, birden hem oğlu Kâzım, hem damadı Bahri, hem diğer damadı berber Mehmed ondan his ve ümid ettiğim metînane hizmeti fevkalâde bir alâka ve sadakatle tam tamına yerine getirmeye, çalışmaya başladılar. Hattâ hafîdeleri dahi mâsum şakirtler içine girmişler. Umuma selâm.” (Emirdağ Lahikası)

Bahri Çağlar Ağabey 1984 yılı Ağustos ayında Barla’da vefat etmiştir. Ruhuna binler fatiha.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir