BAŞA GELEN HER İŞTE İKİ SEBEP!

İnsan başına gelen musibet, sıkıntı ve diğer hadiselere nasıl bakmalı? Olayları nasıl değerlendirmeli?

Her hadisenin bir maddi cephesi, birde manevi cephesi vardır. Başa gelen her işte, iki sebeb görünür.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Mektubat adlı eserinde, insanların başına gelen işlerde iki sebeb olduğunu, hadiselere böyle bakmamızı bize öğretmekte.

”Başa gelen her işte iki sebep var: biri zâhirî, diğeri hakikî. Ehl-i dünya zâhirî bir sebep oldu, beni buraya getirdi. Kader-i İlâhî ise, sebeb-i hakikîdir; beni bu inzivâya mahkûm etti. Sebeb-i zâhîrî zulmetti, sebeb-i hakikî ise adalet etti. Zâhirîsi şöyle düşündü: “Şu adam ziyadesiyle ilme ve dine hizmet eder; belki dünyamıza karışır” ihtimaliyle beni nefyedip üç cihetle katmerli bir zulüm etti. Kader-i İlâhî ise, benim için gördü ki, hakkıyla ve ihlâsla ilme ve dine hizmet edemiyorum; beni bu nefye mahkûm etti. Onların bu katmerli zulmünü muzaaf bir rahmete çevirdi.

Madem ki nefyimde kader hâkimdir ve o kader âdildir; ona müracaat ederim. Zâhîrî sebep ise, zaten bahane nev’inden birşeyleri var. Demek onlara müracaat mânâsızdır. Eğer onların elinde bir hak veya kuvvetli bir esbab bulunsaydı, o vakit onlara karşı da müracaat olunurdu.
Başlarını yesin, dünyalarını tamamen bıraktığım ve ayaklarına dolaşsın, siyasetlerini büs bütün terk ettiğim halde, düşündükleri bahaneler, evhamlar elbette asılsız olduğundan, onlara müracaatla o evhamlara bir hakikat vermek istemiyorum. Eğer uçları ecnebî elinde olan dünya siyasetine karışmak için bir iştiham olsaydı, değil sekiz sene, belki sekiz saat kalmayacak, tereşşuh edecekti, kendini gösterecekti. Halbuki sekiz senedir birtek gazete okumak arzum olmadı ve okumadım. Dört senedir burada taht-ı nezarette bulunuyorum; hiçbir tereşşuh görülmedi. Demek, Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, çoğu yalancılıktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.
Adem-i müracaatımın ikinci sebebi şudur ki: Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâvâ etmek, bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâp etmek istemem.” ( Mektubat, On Üçüncü Mektub)
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri burada bize beşerin zulmü içinde kaderin hükmünü izah ediyor. Kaderin inceliğini,adaletini, vazifelendirmesine işaret ediyor. Üstad, Barla’ya cebren getiriliyor. Burada ölsün gitsin diye. Kaderin hükmü ise başka. Herşeyden arınıp bütün zihnini, vucüdunu, benliğini herşeyini böyle bir hizmete versin. Korku sıkıntı
gurbet, jandarma baskısı elhasıl hertürlü eziyet ihlaslı bir ortamın meydana gelmesine sebeb olmuş. Buda Risale-i Nur’ların yazılmasını sağlamıştır.
Bizde başımıza gelenlere bakalım. Kader bizim nasıl elimizden tutup o musibetlerden bizi kurtarmış. Daima sebebler arkasındaki Allah’ın rahmetine kaderin adaletine teslim olmalıyız. Tam bir teslimiyet ile Allah’a sığınmalıyız. Kainatta her hadise Allah’ın tasarrufunda cereyan ettiğine göre,bir fayda,bir terbiye noktası aramalıyız. Böylece hem nefsimizi terbiye eder, hemde o sıkıntıdan kurtuluruz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir