GAFLET ALLAH’I UNUTMA

Gaflet, kısaca Allah’ı unutup ondan habersiz yaşamak demektir. Gafleti dağıtıp huzuru elde etmenin yolu, tahkiki iman dersi veren Risale-i Nur’ları bol bol okuyup, okuduğumuzu inceden inceye düşünerek, imanımızı arttırıp yaşamaya çalışmaktır.

Risale-i Nur’da “gaflet uykusu” “gaflet sersemliği” “gaflet sarhoşluğu” “gaflet zulümatı” “gaflet perdesi” gibi dikkat çekici ifadelere çokca yer verilmiştir.

Bu tabirlerden anladığımız, gafletin de birçok hallerinin olduğudur. Yani nasılki, suyun sıvı, buz ve buhar halleri gibi gafletin de öyle dereceleri var. Dünyanın fani işlerine dalmak, gafleti artırır, kalınlaştırır. İnsan dünyaya daldıkça gafleti kalınlaşır, bir buz dağı haline gelebilir. Bundan kurtulmanın yolu, tefekkür ve fikri harekete geçiren, Allah’ı, ahireti, ibadeti hatırlatan Risale-i Nur derslerine katılmak, Allah’tan,dinden imandan İslamiyetten bahseden eserleri okumaktır.

Gafleti besleyip büyüten, dünyevi meşgale,alışkanlıklar, iman zayıflığıdır. Gafletin tedavisi tövbe ve tefekkürdür. İlacı da huşu ve huzurdur. Yani insanın, Allah’ın huzurunda olduğunu idrak edip ona göre hareket etmesidir. Yaptığımız ibadetimizi kime ve niye yaptığımızın anlıyışı içinde olmaktır.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bu konudaki bizlere ikazı şöyle:

“Ey şek cephesinde, gaflet gölgesinde istirahate çekilen biçare! Gaflet serinliğinde, şek içinde zevk ettiğin lezzeti lezzet sanma! O zehirli baldır. Az bir zaman sonra Cehennemî bir azaba inkılâp edecektir. Eğer âlâmın lezâize, nârın nura inkılâp etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rükû ve sücud kancasıyla gururun hortumunu bük, sık, başını kır, imanı doldur. Sonra âyâta tefekkürle tâate devam eyle ki, şek ve gaflet perdeleri yırtılsın. Bu dalâlât acılığından, necatın halâveti tavazzuhla münacat lezzeti ortaya çıksın.”(Mesnevi-i Nuriye Zeyl-üz Zeyl)

“Ey ahsen-i takvimde yaratılan ve sû-i ihtiyarıyla esfel-i sâfilîn tarafına giden insan-ı gafil! Beni dinle. Ben de senin gibi gençlik sarhoşluğuyla, gaflet içinde dünyayı hoş ve güzel gördüğüm halde, gençlik sarhoşluğundan ihtiyarlık sabahında ayıldığım dakikada, o güzel zannettiğim, âhirete müteveccih olmayan dünyanın yüzünü nasıl çirkin gördüğümü ve âhirete bakan hakikî yüzü ne kadar güzel olduğunu, On Yedinci Sözün İkinci Makamında yazılan iki levha-i hakikate bak, sen de gör.”(Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas)

“Meselâ, âmiyâne olan tevhid-i zâhirî, hiçbirşeyi Allah’ın gayrısına isnad etmemekten ibarettir. Böyle bir nefiy sehil ve basittir. Ehl-i hakikatin hakikî tevhidleri ise, herşeyi Cenab-ı Hakka isnad etmekle beraber, herşeyin üstünde bulunan mührünü, sikkesini görüp okumaktan ibarettir. Bu huzuru ispat, gafleti nefyeder.”(Mesnevi-i Nuriye, Onuncu Risale)
“Ey hayalî arkadaşım! Hakikat-i hal, iki tarafta bu minval üzeredir. Lâkin, hidayet ve dalâlette derecat-ı insan mütefavittir. Meratib-i gaflette insanlar muhteliftir. Şu zamanın gafleti o derecede kalınlaşmış ve öyle uyutucu bir tarzda iptal-i his etmiş ki, medenîler, evvelki yolun elîm elemini hissetmiyorlar. Lâkin, hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdü ile ve mevt-âlûd inkılâbatın ikazatıyla şu perde-i gaflet parçalanacaktır.”(Nur’un İlk Kapısı,On Birinci Ders)

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir