GÜNAH İŞLEMEDEN YAŞAYABİLMEK

İnsan günah işlemeden yaşayabilir mi? Neden günah işler, günahsız olunabilir mi?

Allah, insanları günah işlemeye kabiliyetli yaratmıştır. Allah’ın her bir isminin bir hükmü ve bu hükmün de bir gereği vardır. Gafur isminin hükmü affetmektir. Affetmek ise; günahların işlenmesini gerektiriyor. Bu yüzden insanlar günah işlemeden bir hayat süremezler. Sadece Allah’ın peygamberleri koruma altında olup, günah işlemezler.

Settar isminin hükmü ise; kusurları örtmek ve gizlemektir. Bu sebeple insanın ayıplarını ve kusurlarını örtmek ve örtülmesini istemek, bu ismin bir gereğidir. Allah’ın Şafi ismi kendi mana ve hükmünü gösterip icra etmek için nasıl hastalığı iktiza ediyor ise, Rezzak ismi de açlığı ister. Muhyi ismi hayatı iktiza ederken, Mümit ismi ölümü ve ölüme aracı olan vesileleri ister. Aynı şekilde Gafur ismi de günah ve kusuru iktiza eder.

Allah’ın isimleri hükümlerinin ve manalarının gereğini yapıp, fiiliyat aleminde görünmek ve tecelli etmek isterler. Allah’ın her bir ismi kendi hüküm ve manasını görmek ve göstermek ister.

Bir insanın fıtrat olarak günah işlemeye müsait bir mahiyette yaratılması ile kişiyi zorla günaha sokmak manası farklıdır. Gaffar ismi günahları işlemeye müsait bir fıtratı talep ediyor, yoksa bir insanın iradesini ipotek altına alarak zorla günah işlemesini talep etmiyor.

Allah’ın Gaffar ismi, kainatta kendi manasını gösterecek bir pay talep ediyor. Allah, kainatta bütün isim ve sıfatlarının tecelli ve manasını görmek ve göstermek istediği için, tasarım ve sistemi de buna göre takdir etmiştir. Bu kurgu içinde insanın irade özgürlüğü ve serbestliği vardır. Kainatta her şey Allah’ın isimlerinin tecellisidir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin, herbirinin ayrı bir civesinin olduğunu belirttiği Risale-i Nur’da bu konuyu bizlere şöyle izah ediyor:

”Öyle de, Sâni-i Zülcelâlin çok esmâsı var; herbir ismin ayrı bir cilvesi var. Meselâ, Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusûrâtın bulunmasını iktiza ettikleri gibi, Cemîl ismi de çirkinliği görmek istemez.

Lâtîf, Kerîm, Hakîm, Rahîm gibi esmâ-i cemâliye ve kemâliye, mevcudatın güzel bir surette ve mümkün vaziyetlerin en iyisinde bulunmalarını iktiza ederler.

Ve o esmâ-i cemâliye ve kemâliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazarında güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edepleriyle göstermek isterler.

İşte, Sünnet-i Seniyyedeki âdâb, bu ulvî âdâbın işaretidir ve düsturlarıdır ve nümuneleridir.”(Lem’alar, On Birinci Lem’a)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir