İKİ ASKER İKİ YOL

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ   يَاۤ اَيُّهَا النَّاسُ اعْـبُدُوا
“Ey insanlar, ibadet ediniz.” Bakara Sûresi,21 ayet)
İBADET ne büyük bir ticaret ve saadet, fısk ve sefahet ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit iki asker uzak bir şehre gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler. Ta yol ikileşir. Bir adam orada bulunur, onlara der:

“Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaati olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki, intizamsız, hükûmetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız, silâhsız gider. Zahirî bir hiffet, yalancı bir rahatlık görür. İntizam-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddî hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecburdur.”

O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra, şu bahtiyar nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı omuzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht nefer ise askerliği bırakır, nizama tâbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur; fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem herşeyden, her hadiseden titrer bir surette gider. Ta mahall-i maksuda yetişir; orada âsi ve kaçak cezasını görür.

Askerlik nizamını seven, çanta ve silâhını muhafaza eden ve sağa giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek, rahat-ı kalb ve vicdan ile gider. Ta o matlup şehre yetişir; orada, vazifesini güzelce yapan bir namuslu askere münasip bir mükâfat görür.

İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki, o iki yolcu, biri mutî-i kanun-u İlâhî, birisi de âsi ve hevâya tabi insanlardır. O yol ise hayat yoludur ki, âlem-i ervahtan gelip kabirden geçer, âhirete gider. O çanta ve silâh ise, ibadet ve takvâdır. İbadetin çendan zahirî bir ağırlığı var. Fakat mânâsında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki, tarif edilmez. Çünkü âbid namazında der: “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah.” Yani, “Hâlık ve Rezzak Ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat Onun elindedir. O hem Hakîmdir, abes iş yapmaz; hem Rahîmdir, ihsanı, merhameti çoktur” diye itikad ettiğinden, her şeyde bir hazine-i rahmet kapısını bulur, dua ile çalar. Hem her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür. Rabbisine iltica eder, tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder. Îmânı ona bir emniyet-i tâmme verir.

Evet, her hakikî hasenât gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir.(Sözler)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Allah’ın emrini yerine getiren ve getirmeyen kişlerin durumunu anlatıyor. İnsanın kulluk görevine, insanın kul olduğunu bilip Allah’a itaat ve ibadet etmesine dikkat çekiyor. İbadet emri aslında iman edenlere yapılır. Burada ayette ise ey insanlar denilmekte. Üstad Hazretleri, İşaratül İ’caz adlı eserinde ibadet emrinin, ”Mümin, kafir, münafıkların hepsine geldiğine ve gelecek bütün fertleri kapsadığını”ifade etmektedir.

İki asker temsili ve bir yol anlatılır.Yol, hayat yolu, ruhlar alemi, dünya, kabir, berzah ve ahiret alemini içine alır. Sağ yol Allah’a itaat ve ibadet edenlerin, sol yol, asi, hevesine, nefsine, arzusuna tabi olanların yoludur. Sağ yol onda on selametli fakat yolu kullanan insan. Sağ yolun kendisinde proplem yok, ancak yolu kullanan insanın niyetinde bir bulanıklık olabilir. Tıpkı Uhud Savaşı’nda sahabelerin safında savaştığı halde şehid olmayan bir zatın durumu gibi. Aslında savaşa gidip din uğrunda mücahede eden herkesin şehit olması gerekiyordu. Ancak o zat’ın niyetinde din uğrunda savaşmak yoktu. Böylece aynı yolda savaştığı halde farklı bir muamele ile karşılaşmıştır. İnsan ne kadar ibadet ederse etsin sonunu bilemez. Küfre giren insanda bir anda İslamı seçip kurtulabilir. Yol uzun insanın da cüzi iradesi var. Mümin ümitsizliğe düşmeyecek, ameline de güvenmeyecek. Günaha giren insan da günahlarının çokluğuna değil, Allah’ın rahmetinin sonsuzluğuna inanacak.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir