İMAN NASIL BİLİNİR

Bir kişinin imanlı mı değil mi olduğunu nasıl anlarız? Yani imanın varlığı nasıl anlaşılır?

İman, bir şeye şüphesiz inanmak ve kesin olarak, içten ve yürekten bağlanmaktır. Dini manada ise, Allah’ın varlığına, birliğine inanmak bunu da dili ile söylemek ve Hazret-i Muhamed (ASM) ın peygamber olduğunu, bize bildirdiği şeylerin hepsinin hak ve doğru olduğunu kabul ve tasdik etmektir.

Bir insanın imanlı mı? Değil mi? Olduğunu anlamanın iki yolu vardır. Kişinin dili ile imanını açıktan söylemesi birinci yoldur. Yani, dil ile kişi inancını ve imanını ifade eder, muhatabı da bu ifadeye dayanarak onun hangi inançta olduğunu anlar. İslamiyette, kişinin iman ettiğini dil ile açıktan söyleyerek kabul ve tasdik etmesi şarttır. Kişi bu kabul ve tasdiki yapmazsa iman etmiş sayılmaz. Sadece kişi hayati bir tehlike ile karşı karşıya kaldığında imanını saklayabilir. Bunun dışında kişinin imanını saklaması ya da gizlemesi doğru değildir.

İmanın varlığını anlamanın ikinci yolu ise kişinin tavır ve davranışlarına dikkat edilerek öğrenilir. Her insan kalbindeki inanç ve düşüncesini  tavır ve davranışlarına aksettirir. Meşhur bir atasözümüz olan, “Testinin içinde ne varsa dışına o sızar” ile insanın kalbinde ne varsa hal ve hareketinde de o görünür. Bir kişinin ne inançta olduğunu hareketlerinden de anlabiliriz.

Risale-i Nur Külliyatı içinde yer alan, Emirdağ Lahikası’nda bu konuda Üstad Hazretleri, bize bir ölçü vermektedir.

“Halbuki Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî herşey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek; ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve Lâ ilâhe illallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, “Bir Allah var” deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek—hâşâ—hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve herşeyin yanında hâzır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki mânevî Cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.
…   ….   …

Fakat Ona iman etmek, Kur’ân-ı Azîmüşşânın ders verdiği gibi, O Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir