ÖKÜZE OT, ARSLANA ET

Risale-i Nur’da geçen ”öküze et, arslana ot atmaz” sözü ile anlatılmak istenen nedir? Hangi olaydan sonra bu sözler söylenmiştir?

Risale-i Nur Külliyatından Kastamonu Lahikasında bahsi geçen bu mesele, Konya’lı alimlerden tefsir sahibi Hoca Vehbi’ye ihlas risalesinin verilmesidir. Bu sözle, bir Nur Talebesinin kimin hangi risaleye ihtiyacı varsa, ona o risaleyi vereceği anlatılmaktadır. Yani ot yiyen hayvana ot, et yiyen hayvana et verildiği gibi. Önce konunun geçtiği bölümü okuyalım:

”Hâfız Ali’nin mektubunda yazdığı şu fıkra, Konya âlimlerinin Risale-i Nur’u yazmakta ve takdir etmekte olduklarını ve tefsir sahibi Hoca Vehbi’nin (r.h.) Risale-i İhlâs karşısında mağlûbiyetle beraber, Risale-i Nur’a karşı hayran ve takdirkâr olması münasebetiyle, Hâfız Ali demiş:

“Risale-i Nur’un bir kerametidir, öküze et ve arslana ot atmaz. Öküze ot verir, arslana et verir. O arslan Hocanın en evvel İhlâs Risaleleri eline geçmiş.”

İşte, Hâfız Ali’nin bu mektubunu aldığımdan ya altı, ya yedi gün evvel, Karadağ’dan inerken, birden diyordum: “Yahu, ata et, arslana ot atma; arslana et, ata ot ver.”

Bu kelimeyi beş altı defa hoşuma gitmiş, tekrar ediyordum. Ya Hâfız Ali benden evvel yazmış, bana da söylettirdi; veyahut ben evvel söylemişim, ona yazdırılmış. Yalnız bu garip tevafukta bir farkımız var. O, “öküze ot” demiş, ben “ata ot” demişim.”(Kastamonu Lahikası)

Kastamonu Lahikasında yer alan ve 1940 yıllarında yaşanan bu hadise ise, o zamanları yaşamış ağabeylerin anlattılarına göre şöyle gerçekleşmiştir.

Anadolu da bir efsane gibi anlatılan, hayatını iman ve Kur’an hizmeti için hiçe sayan Süleyman Kaya Ağabey, Isparta’dan risaleleri heybesine koyar ve yola koyulur. Konya’ya yaya olarak  on beş günde yürüyerek gelir. Bir hedefi var. İhlâs Risalesini tefsir sahibi Vehbi Hocaefendiye okutmak. Vehbi hocayı arar, sorar ve nihayet yerini bulur.

Gider, kapısını çalar. “Vehbi Hocaefendiyi görmek istiyorum” der. Karşısına çıkan zat, “Gel kardeşim seni Vehbi Hocaefendiye” götüreyim der. Hoaefendi o zat imiş. “Buyur kardeşim ne istiyorsun?” der. ” Efendim ben Isparta’dan geliyorum. Bediüzzaman Hazretleri diye bir zat var. İhlâs Risalesi diye bir risale yazmış, ben bu konulardan anlamıyorum. Acaba siz bunu okuyup, inceleseniz de. Ben de ona göre okusam olur mu?” der.

Vehbi Hocaya eline aldığı İhlâs Risalesini okuyup bitirir ve hayretle, şaşkınlıkla şöyle konuşur:

“Allah senden razı olsun. Ben Müslümanlar arasındaki bu ihtilafları görüyordum. Acaba İslamiyet’te bir hakikatsizlik mi var diye şüpheye düşüyordum. Bu İhlâs Risalesi beni kurtardı. Bütün şüphelerimi giderdi. Biz yanlış yapmışız.”der.

Bir gözünde kitaplar, bir gözünde esanslar, kokular olan heybesini omzuna atan Süleyman Ağabey, yaya olarak bir başka ihtiyac sahibine risaleleri vermek üzere yeni hedefine doğru yola koyulur.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir