VAZİFEMİZ İNSANLARA TEBLİĞ ETMEK

Risale-i Nur Talebesinin en önemli meselesi nedir? Nur meslegi ne?

Risale-i Nur Talebesinin en önemli vazifesi, iman ve Kur’an hakikatlerini insanlara tebliğ etmek ve onlara iman davasını  anlatmaktır.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kastamonu Lahikasında bir talebesine yazdığı mektubta bizlere, ”Vazifemiz hidayet vermek değil, hidayete vesile olan tebliğde bulunmak” diyerek hem o talebesini hem de bizleri bu konuda karşımıza çıkacak zorluklar karşısında teselli ediyor, hem de şevkimizi arttırıyor.

”Kendini beğenmiş, dinsizlerin Risale-i Nur’u dinlememeleri veya hücum etmeleri seni üzmesin. Vazifemiz hidayet vermek değil, hidayete vesile olan tebliğde bulunmak” tarzında  iman, Kur’an hizmetimizi özetleyen Üstad  Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bu konudaki mektubu şöyle:

”Mücahidlerin üstadı ve efelerin hakikî bir nâsihi ve Risale-i Nur’un hâlis muhlis bir şakirdi olan Hasan Âtıf kardeşim; Senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli mektubun içindeki edîbâne, gayet ince hissiyatın ve sana mahsus lâtif tâbiratın hoşuma gitti.

Kardeşim, mübtedi’lerin ve hodfuruşların ve mülhidlerin ilişmelerinden teessüratın beni, senin hesabına müteessir etti. Evvelce size yazdığım mektup, inşaallah o teessüratı izale eder. Risale-i Nur’un mesleği ise, vazifesini yapar, Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmaz. Vazifesi tebliğdir; kabul ettirmek, Cenâb-ı Hakkın vazifesidir.

Hem, kemiyete ehemmiyet verilmez. Sen o havalide bir tek Âtıf’ı bulsan, yüzü bulmuş gibidir. Merak etme. Hem, mümkün olduğu kadar hariçten gelen küçük ilişmelere ehemmiyet verme. Fakat ihtiyatla, bu atâlet mevsimi ve gaflet zamanı ve derd-i maişet iptilâsı zamanında cüz’î bir iştigal de ehemmiyetlidir. Tevakkuf değil, muvaffakiyetsiz mağlûbiyet yok! Risale-i Nur’un her tarafta galibâne fütuhatı var.”

Üstad Hazretleri,talebesi nazarında diğer talebelerine de ders ve şevk verdiği bu mektub da insanın başına gelen hastalıklara nasıl bakması gerektiğini öğretiyor :

”Dördüncüsü: Bu mübarek aylarda, pek çok iştiyak ve ihtiyaçla fazla a’mâl-i uhreviyede bulunmak arzusuyla beraber, mevsim ve bazı esbap cihetiyle muvaffak olamayarak fazla müteessir idim. Bu hastalık, tam bu aylara lâyık bir tarzda, hastalıktan gelen ihlâs ve kesret-i sevap cihetiyle azîm bir menfaati oldu. Beni gündüzde dağ ve bağları gezmekten men ettiği gibi, gece uyku ve gafletten kurtarıp, kemal-i tazarru ve niyazla geceleri ihyaya sebep oldu.

Beşincisi: Geçenki Ramazan’daki hastalık gibi, bu hastalık dahi, fedakâr kardeşlerimin şefkatlerini heyecana getirip, benim hesabıma a’mâl-i uhreviyelerinin bir nevi zekâtını vermek; nâkıs, kusurlu sermayemi, birden ona, belki yüze ve bine çıkarmaya sebep olmasıdır.

Altıncı fâidesi: Hastalara, yirmi beş devâ-i imanî veren risalenin ilâçlarını nefsimde tatbik ederek ayn-ı hakikat olduğunu tasdik edip, asap ve sinirden gelen ziyade hassasiyetimden kıymetsiz, fâni işleri lüzumsuz ve endişeli meraktan ve fâidesiz ve zararlı alâkadan bir derece kurtulmaya sebep olmasıdır. Umum kardeşler ve hemşirelerimize birer birer selâm ve selâmetlerine dua ve dualarını rica eden kardeşiniz; Said Nursi”(Kastamonu Lahikası, 165 nci mektub)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir