KORKU VE ÜMİD ÖLÇÜSÜ

Aziz, sıddık, fedakâr vefâkâr kardeşlerim;

Sizlerle muhabere edemediğimin sebebi, fevkalâde bir dikkat ve tazyik ve tecrid altında bulunduğumdur. Hâlık-ı Rahîmime hadsiz şükürler olsun ki, kuvvetli bir sabır ve tahammülü ihsan ederek suikasıtlarını akîm bıraktı. Burada müfarakat zamanımın herbir ayı bir sene haps-i münferid hükmünde ezici olduğu halde, dualarınız berakâtıyla, inâyet-i İlâhiye her günümü bir ay kadar mes’udâne bir ömre çevirdi. Benim istirahatim cihetinde merak etmeyiniz; rahmetin iltifatı devamdadır.

Sabri kardeş; Sabırlı ol; ehemmiyetsiz ve zararsız olan vehmî ve asabî hastalığına ehemmiyet verme. Şifaya dua edilmekle beraber, zararsız, hatarsızdır. Çünkü, eğer hatarat, seyyie ise, nasıl ki âyinede temessül eden pislik, pis değil; ve âyinedeki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin âyinelerinde rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünkü ilm-i usulde tasavvur-u küfür, küfür değil; ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz. Hasene ise, nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünkü âyinede nuranînin timsali ziya verir, hâsiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. Eğer sair teellümât-ı ruhaniye ise, sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca müvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.

Şamlı Tevfik’in ihtiyatını takdir etmekle beraber, eski kıymettar hizmetlerinin onun defter-i a’mâline daimî bir surette yazı yazmaları için, o dahi dâimî çalışması gerekti. Şükür yine, elmas kalemiyle vazifesine başlaması, ruhumu ümitler ve iştiyaklarla neş’elendirdi, Barla hayatını hasretle hatırlattı.
Dualarınıza kuvvetli itimat eden
ve çok muhtaç bulunan kardeşiniz
Said Nursî”(Kastamonu Lahikası)

Üstad Hazretleri, bu mektupta, korku ve ümid ölçüsünde kabz ve bast hallerinden bahsediyor. Kabz, ruhen tutukluluk, içine kapanma, bir şey düşünmeye ve söylemeye isteksizlik demektir. Bast ise ümitle dolma, ruhen genişlik ve coşkunluk, anlama ve kavramada açılma halidir.

Üstad Hazretleri, “Çünki emn ü ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle havf u reca müvazenesinde, sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast haletleri, celal ve cemal tecellisinden intibah ehline gelmesi; ehl-i hakikatça medar-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.” diyor.

Yani insan zaman zaman ruhen daralır veya ferahlık duyar. Kabz hali celalî, bast hali ise cemalî bir tecellidir. Bunlar gece ve gündüz gibi birbirini takip eder durur. Bu iki hal insanın manevi yükselişinde büyük roloynar.

Kabz ve bast halleri insanı korku ve ümit arasında dengede tutan bir durumdur. Kişi kabz halinde tövbe ve istiğfar ile Allah’a yönelir, manen terakki eder. Bast halinde ise şükrederek derecesini artırır. İnsan, devamlı kabz halinde yaşasa bütün bütün ümidini kaybedebilir. Sürekli bast hali yaşayan kimsede ise akibetini garanti görme hastalığı ortaya çıkabilir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir