KUR’AN’DA MİSALLERLE DİKKATİMİZ ÇEKİLİYOR

Cenab-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok hakikatleri bize misâllerle ders vererek dikkatimizi çekmektedir.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ

تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misâl getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misâller getirir.” (İbrahim, 24, 25)

Bu âyet-i kerîmeler de, Kur’ân okumanın ve faydalı sözler söylemenin güzelliği, bir ağaç misâliyle akıllara ve kalplere yerleştiriliyor. Bir ağaca yüzlerce meyve verdiren Cenab-ı Hakk’ın, güzel sözlere de çok sevaplar vereceği böylece ders veriliyor.

İman güzel bir ağaca benzetilmekte,dünya ve ahiret hayatındaki meyvelerine işaret ederek,inkar ve küfür ise köksüz ve meyvesiz ağaca benzetlmektedir. Risale-i Nur Külliyatından Mektubat adlı eserde Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu bize şöyle anlatmaktadır:

”Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir.

Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın burhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler. Hattâ, bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit,
عَلٰى ذٰلِكَ نَحْيٰى وَعَلَيْهِ نَمُوتُ وَعَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًا
(Bu iman üzere yaşar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz.) dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bilâ tereddüt vermesine nefsim itaat ediyor.

وَاٰمَنَّا بِمَاۤ اَرْسَلْتَ مِنْ رَسُولٍ وَاٰمَنَّا بِمَاۤ اَنْزَلْتَ مِنْ كِتَابٍ وَصَدَّقْنَا
(Peygamber olarak gönderdiğin kim varsa iman ettik; kitap olarak indirdiğin ne varsa iman ettik; ve bütün bunları tasdik ettik.)
dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.”(Dokuzuncu Mektub)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir